Organ Nakli Nedir?
Organ
nakli, tedavisi tıbben mümkün olmayan hastalıklar nedeniyle görev
yapamayacak derecede hasar gören organların yerine, canlı ya da beyin
ölümü gerçekleşmiş kişilerden alınan sağlıklı organın nakledilmesine
denilmektedir. Kalp nakli dışında önemli bir kısmı canlıdan canlıya
yapılabilmektedir. Günümüzde en çok böbrek, karaciğer, pankreas, kalp ve
daha az oranda da ince bağırsak nakli yapılmaktadır.
Türkiye’de Ve Dünya’da Organ Bağışının Durumu
Türkiye’de
organ nakli bekleyen hastaların sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Organ
nakli ile ilgili en önemli sorun ise bağış sayısındaki yetersizliktir.
Ülkemizde canlıdan canlıya nakiller daha çok yapılmaktadır. Organ
bağışının az olması da buna etkendir. Türkiye’de bir yılda bağışlanması
gereken organ sayısının milyon nüfus başına göre düşünüldüğünde 2000 -
3000 arasında olması gerekmektedir. Bu rakam maalesef 300 - 400 ile
sınırlıdır. Yani günümüz şartlarında 10 kat daha fazla bağışa ihtiyaç
olduğu görülmektedir.
Ülkemizde
Avrupa ülkelerinde organ vericilerinin yüzde 80’i kadavra, yüzde 20’si
canlı kaynaklıyken, Türkiye'de tam tersine organ vericilerinin yüzde
75‘i canlı, yüzde 25’si kadavra kaynaklıdır. Son yıllarda yapılan
organizasyonlar ile ülkemizde kadavra verici bulma oranı az da olsa
artmış görünmektedir. Ancak kadavradan nakillerin artması için
hastaların beyin ölümünün gerçekleştiği merkezlere önemli görevler
düşmekte, halkımızın da bu konuda duyarlı davranması gerekmektedir.
Hayat
kurtarma anlamında, sağlıklı olan her organ bağışlanabilir. On sekiz
yaşını doldurmuş ve doğru ile yanlışı ayırabilme yeteneğine sahip
herkes, başta kalp olmak üzere, akciğer, böbrek, karaciğer
ve pankreas gibi organlar; kalp kapağı, göz kornea tabakası, kas ve
kemik iliği gibi dokuları bağışlayabilmekte, ve bunlar günümüz tıp
teknolojisinde nakledilebilmektedir. Bir kişi organlarını bağışlayarak
bir çok insana yaşama şansı verebilir. Türkiye'de birçok devlet ve
üniversite hastanesinde organ bağışı işlemleri yapılmaktadır. Ayrıca
yaşarken yapılabilen (böbrek gibi) organ bağışı türleri de vardır.
Bağışlanan organların nakledilmesi, Sağlık Bakanlığı'nın denetim ve
gözetiminde, bilgisi dahilinde gerçekleştirilir. Çeşitli kurum ve
kuruluşlar, zaman zaman organ bağışı kampanyaları düzenlemektedir. 2000
yılında, organ bağışı konusunda bir "Ulusal Koordinasyon Sistemi"
oluşturularak, bakanlığın olanaklarıyla organ bekleyenler sistematik
sıralamaya dahil edilmişlerdir. Organ bağışı;
1- Sağlık Müdürlüklerinde,
2- Hastanelerde,
3- Emniyet Müdürlüklerinde (ehliyet alımı sırasında),
4- Organ nakli yapan merkezlerde,
5- Organ nakli ile ilgilenen vakıf, dernek vb. kuruluşlarda yapılabilir.
Yasal dayanağı
Türkiye'de
1980 tarih ve 2240 sayılı yasa gereği organ bağışı yapılabilmesi için
18 yaşını doldurmuş olmak ve bu dileğin, iki tanık önünde, sözlü olarak
yapılması,genişletilmiş gönüllülük ve ayrıca bunun bir hekim tarafından
tasdik edilmesi yeterlidir. Bunun için en yakın sağlık kuruluşuna
başvurarak "Doku ve Organ Bağış Belge"si alınabilir. Bu belge,
genellikle nüfus kimlik cüzdanı yanında taşınarak, herhangi
bir kaza durumunda doktorların, gerekli organları kurtarması
sağlanmaktadır.
2238 sayılı yasanın bazı maddeleri
Madde 3- Bir bedel veya başkaca çıkar karşılığı organ ve doku alınması ve satılması yasaktır.
Madde
4- Bilimsel, istatistiki ve haber niteliğindeki bilgi dağıtımı halleri
ayrık olmak üzere, organ ve doku alınması ve verilmesine ilişkin her
türlü reklam yasaktır.
Madde 5- Onsekiz yaşını doldurmamış ve mümeyyiz olmayan kişilerden Organ ve Doku alınması yasaktır.
Madde
6- Onsekiz yaşını doldurmuş ve mümeyyiz olan bir kişiden Organ ve Doku
alınabilmesi için vericinin en az iki tanık huzurunda açık, bilinçli ve
tesirden uzak olarak önceden verilmiş yazılı ve imzalı veya en az iki
tanık önünde sözlü olarak beyan edip imzaladığı tutanağın bir hekim
tarafından onaylanması zorunludur.
Madde
11- Bu konunun uygulanması ile ilgili olarak tıbbi ölüm hali, bilimin
ülkede ulaştığı düzeydeki kuralları ve yöntemleri uygulamak suretiyle,
biri kardiyolog, biri nörolog, biri nöroşirürjiyen ve biri de
anesteziyoloji ve reanimasyon uzmanından oluşan dört kişilik hekimler
kurulunca oy birliği ile saptanır.
Madde
12- Alıcının müdavi hekimi ile organ ve doku alınması, saklanması,
aşılanması ve naklini gerçekleştirecek olan hekimlerin, ölüm halini
saptayacak hekimler kurulunda yer almaları yasaktır.
Madde
15- Bu kanuna aykırı şekilde organ ve doku alan, saklayan, aşılayan ve
nakledenlerle bunların alım ve satımını yapanlar, alım ve satımına
aracılık edenler veya bunun komisyonculuğunu yapanlar
hakkında, fiil daha ağır bir ceza gerektirmediği takdirde iki yıldan
dört yıla kadar hapis ve 50.000 TL’den 100.000 TL’ye kadar
ağır para cezasına hüküm olunur.
Organ bağışlarının azlığı
Organ
bağışında, Dünya çapında bir yetersizlik vardır. Bu nedenle bekleme
listeleri uzadıkça uzamaktadır. Örneğin Almanya'da böbrek nakli için
bekleme süresi 2005 yılı verilerine göre yaklaşık 7 ila 9 yıl arasında
değişmektedir. Kalp, karaciğer ve akciğer organ bekleme listelerindeki
birçok hasta, zamanında bir organ bulunamadığı için ölmektedir. Uzun
bekleme sürelerinin oluşma nedeni, diğer başka nedenlerin yanı sıra,
ölümcül trafik kazalarının azalması, fakat buna karşılık sadece organ
nakli ile iyileştirilebilecek hastalıkların da çoğalmasıdır. Ayrıca
genelde yaşam beklentilerinin yükselmesi ve teknolojinin gelişmesi
sonucu, tıbbın giderek daha çok hastalığa organ nakli yapılabilir
gözüyle bakmasıdır. Organ bağışlarının azlığına başka bir neden de, bazı
devletlerdeki yasal düzenlemelerin bağışların yapılmasına engel
olmasıdır. ABD'de ise organ bağışını teşvik için vergi indirimleri ve iş
kaybını karşılama yöntemlerine başvurulmaktadır.
Organ bağışı yöntemleri
Temelde
organ bağışı ile ilgili dört yöntem vardır.Bu yöntemler,bağış yapan
kendi isteği ile organ bağışı yapmaya hazır olmadığı zamanlarda devreye
girer. Bu düzenlemeler şimdilik her yerde aynı şekilde kullanılmıyor.
Her ülke kendi kararlarını kendisi veriyor.
1- İtiraz Yöntemi
2- Genişletilmiş İtiraz Yöntemi
3- Gönüllülük Yöntemi
4- Genişletilmiş Gönüllülük Yöntemi
Bunların
içerisinde İtiraz Yöntemi en geniş kapsamlı yöntemdir. Bu yöntemde
sağlığında kesin itirazı olmayan herkesin organı bağış olarak kabul
edilir.
Genişletilmiş
İtiraz Yöntemi ayrıca şöyle bir hakkı da içerir: Bağışçının ölümünden
sonra, potansiyel bağışçının akrabaları organ bağışını, ölen kişinin,
yaşarken yaptığı vasiyet olarak kabul ederler.
Gönüllülük
Yöntemi ise bağışçının yaşarken organlarını bağışlayacağını kabul etmiş
olması zorunluluğunu getirir. Kesin bir organ bağışı yapmayı kabul etme
prosedürü gerektirir. Bu nedenle çok dar kapsamlıdır.
Genişletilmiş
Gönüllülük Yöntemi'nde bağışçının ölümünden sonra, ailesi de bağış için
onay verebilir. Bu uygulama Gönüllülük Yöntemi'ni genişletmektedir.
Bu dört yöntemin yanı sıra iki istisna yöntem daha vardır: Bilgilendirme Yöntemi ve Acil Durum Yöntemi
Bilgilendirme
Yöntemi'nde bağışçının izni şarttır. Eğer potansiyel bağışçının
yanında, organ bağışı yapmak istemesi ile ilgili herhangi bir yazılı
belge yoksa, bağışçı olmak istemiyordur. Bu durumda ailesine bilgi
verilmesi gerekir. Ailenin itiraz etme hakkı vardır.
Acil Durum Yöntemi'nde, bağışçının kendisinden veya ailesinden bir itiraz olsa bile, her durumda organ alınır.
Nakledilebilir Organlar
Tıpdaki
gelişmelerin bugün geldiği noktada, insan vücudunun birçok organı
nakledilebilmektedir. Burada sadece ölümden sonra bağışlanabilecek
organlarla, yaşarken de bağışlanabilir organlar arasında bir ayrım
yapmak gerekiyor.
Yaşarken
bağışlanabilir organlarda, yaşayan bir insan,diğer bir insana gerekli
olan organı veya hücreyi bağışlar. Bu organlar çift veya tabaka halinde
olan veya kendini yenileme özelliğine sahip olan organlardır. Örneğin
böbrek, karaciğer ve yenilenebilir özelliğe sahip hücreler veya kan,
ilik ve üreme hücreleri gibi dokular. Burada bağış yapanın yaşından
ziyade organın durumu çok önemlidir;fakat genelde 70 yaş üstündekilerin
organları çok nadir durumlarda alınmaktadır.
Ölümden
sonra bağış kabul edilebilecek organlar ve dokular:
pankreas, damar, bağırsak, kulak kemikcikleri, deri, kalp, kalp
kapakçıkları, gözün saydam tabakası , kemikdokusu, kıkırdakdokusu,
karaciğer, akciğer, böbrek, kas ve beyin zarının bir kısmı.
Yaşarken yapılabilen bağış
Yaşarken
yapılabilen organ bağışlarında,vücudumuzda çift olması ve bağış yapanın
organını vermekle, fonksiyonlarını kaybetmemesi nedeniyle, böbrek
transplantasyonları başı çekmektedir. Giderek taransplantasyonu çoğalan
diğer organ ise, yüksek oranda yenilenebilir özelliği olan karaciğerdir.
Ancak karaciğerin tamamı bağışlanamaz. Sadece bir kısmı alınabilir.
Bağış
yapan 19 yaşını doldurmuş ve karar verebilecek durumda olmalıdır. Bağış
yapan, yapılacak müdahelenin şekli, büyüklüğü, olası tehlikeleri ve
sağlığına şimdi ve daha sonra gelebilecek zararlar konusunda
bir doktor tarafından,başka bir doktorunda bulunduğu ortamda
aydınlatılmalıdır.
Ölümden sonra bağış
Ölümden
sonra nakil için organın alınması, ancak beyin ölümünün kesin tespit
edilmesi ve izin alındıktan sonra mümkündür. Türkiye'de genişletilmiş
gönüllülük yöntemi yürürlüktedir. Buna göre ortada Doku ve Organ Bağış
Belgesi varsa, nakledilmek için gerekli organlar alınır, yoksa ölen
kişinin akrabalarının rızası olursa ancak alınabilir. Önce ölüden kan
örneği alınır. Kan grubu ve doku özellikleri tespit edilir. Bu veriler
alınan organın kime nakledilebileceğinin tespiti için çok önemlidir.
Ayrıca organın nakledileceği hastayı tehlikeye sokabilecek herhangi bir
bulaşıcı hastalık veya organda tümor olup olmadığı da burada tespit
edilir.
Beyin ölümünün tespiti
Ağır
baş yaralanmaları, beyin kanaması, felç, beyin tümörü veya oksijen
eksikliği nedeniyle beynin hasar görmesi (hipoksi), kan dolaşımının
durması ve şok nedeni ile beyin ölümü (beyin fonksiyonlarının geri
dönüşü kesin olmayacak şekilde kaybı) gerçekleşir. Zehirlenme,
sinirlerin bloke olması,donma veya hormon/metabolizma koması gibi
durumlar sonucu beyin ölümü yanıltıcı olabilir. Aslında bu beyin ölümü
olmayabilir.
Bazı
insanlar beyin ölümünün tespitine kuşku ile bakmaktadırlar. Bunlar
organların alınması uğruna, beyin ölümünün erken tespit edilmiş
olabileceği endişesini taşıyorlar. 2008 mart ayında Amerika'da 22
yaşındaki bir genç,yaptığı bisiklet kazası sonucunda, komaya girdi ve
bir süre sonra beyin ölümü tespiti yapıldı. Ailesi organ bağışı için
izin verdi. Fakat organ alımı işleminden çok kısa bir süre önce bir
uyarıya tepki gösterdi ve 2 ay sonra taburcu edildi.
Eğer
organ alınacak hasta, başka hücrelere de yayılma
gösteren kanser hastalıklarından (metastas) birisine, HIV virüsü (Aids)
'ne veya Creutzfeld - Jacob hastalığının aktif virüslerine veya
organları kronik fonksiyon bozukluklarına sahipse, organ alınamaz.
Beyin
ölümü tanısını, ülkemizde esas olarak 4 branştan oluşan beyin ölümü
tespit kurulu koyar.Kurul nöroloji, nöroşirürji, anestezi ve kardiyoloji
uzmanlarından oluşur. Bu tanının konması, geri dönüşü mümkün olmayan
bir ölüm sürecinin başladığı anlamına gelir. O sırada kalp
çarpıyor, solunum makineler yardımıyla sürdürülüyor olsa bile beynin
kalıcı hasar gördüğü ve kişinin yaşama geri dönme olasılığının kalmadığı
kabul edilmiş olur. Örneğin Almanya'da ayrıca beyin ölümü tanısını
koyan doktorların, organ alımı ve nakli ekibinde yer almamaları
gerekiyor.
Organ bağışı tarihi
Mitoloji
ve efsaneler M.Ö. 5.yüzyılda bir insandan bir insana organ ve doku
nakli yapıldığını kaydederler. M.S. 3. yüzyılda ise hekimliğin koruyucu
azizleri Aziz Cosmas ve Aziz Damian, bir bacağını kaybeden misyoner
Jakobus von Voragine'e, ölen bir siyahın bacağını nakletmişler. Bunlar
söylenti ya da efsane. Fakat daha 1596 yılında Bolognalı İtalyan Gaspare
Tagliacozzi, transplantasyonda vücudun yabancı dokuyu reddetiğini
yazmıştır:
"Bireylerin kendine has karakterlerinin olması, bir başka kişide bu işlemi yapmamızı engelliyor."
Organ
bağışının yeni tarihi 17. yüzyıla kadar uzanıyor. Bu yüzyılda ilk deri
nakli denemeleri yapıldı. 1863 yılında Paul Bert, o zamanlar sadece
deri, lif, erkek yumurtalıkları veya dişlerde yapılmaya çalışılan (damar
bağlantısı olmayan organ nakilleri) transplantasyonlarda doku reddi ile
ilgili sorunları yeniden yazmıştır. 1883 yılında zarar görmüş iç
organların nakli ile ilgili denemeler yapılmıştı. 20.yüzyılın
başlarında, tam olarak 1902 yılında Avusturyalı Emerich Ullmann ve
Fransız Alexis Carrel, birbirlerinden habersiz köpeklerde
transplantasyon yapmayı denediler. Köpeklerin organlarının yerini
değiştirdiler. Örneğin böbreği yerinden alıp fonksiyonları ile birlikte
enseye naklettiler. İlk olarak Carrel, iki ayrı birey arasında yapılan
organ naklinde, doku uyuşmazlığının ortaya çıktığını;fakat bu nakil,
bireyin kendi vücudu içerisinde yapılırsa,bu durumun ortaya çıkmadığını
fark etti. Daha sonra damarların dikilmesi ile ilgili teknikleri
geliştiren Carrel,bu tekniği organ ve doku nakillerinde de başarıyla
uyguladı. Geliştirdiği bu teknik, onun 1912 yılında Tıp Nobel Ödülü
almasını sağladı. İnsanlar üzerindeki ilk organ nakli denemesi, 1916
yılında Fransız Mathieu Jaboulay tarafından yapıldı. Bu denemede hayvan
organları kullanıldığı için, deneme başarısız oldu. İki böbrekleri de
çalışmadığı için ölmek üzere olan,iki bayana koyun ve domuz böbrekleri
nakledilmişti. 1908 yılında bir köpeğe kendi organı nakledildi ve köpek
yıllarca yaşadı. 1909 yılında Almanya'da Berlinli Dr.Unger, bir maymunun
böbreğini, bir kız çocuğunun uyluk kemiği üzerindeki damarlarına
bağladı; fakat başarısız oldu.
Vücudun direnç göstermesi
sorunu çözülemediği için 20 ve 30 lu yıllarda birçok doktor
ve bilim adamı, bu konudaki girişimleri ve çalışmalarından vazgeçti. O
zamana kadar yapılan transplantasyonların çoğu ölümle sonuçlanmıştı. İlk
defa 1933 yılında Macar Op.Dr. Yu Yu Voronoy tarafından bir insan
böbreği, diğer bir insana nakledildi. Vücudun direnç göstermesi sonucu
hasta öldü. Yeni denemeler çoğunlukla Amerika Birleşik Devletleri 'nde
II. Dünya Savaşı 'ndan sonra, yapılmaya başlandı. İlk defa 1942 yılında
İngiliz zoolog Sir Peter Brian Medawar, vücudun reaksiyonunun,
bağışıklık sistemi ile ilgili olduğunu yazdı. Bu tespiti nedeni ile de
1960 yılında Tıp Nobel Ödülü'nü aldı. 1944 yılında Hollandalı Willem
Kolff tarafından "Diyalizatör" ismi verilen yapay bir böbrek
geliştirildi. Böbrek hastaları bu mekanik böbrek yardımı ile hayatta
kalabiliyorlardı.
İlk
başarılı böbrek transplantasyonu, 1954 yılında Şikago 'da Joseph Murray
(1990 yılında Tıp Nobel Ödülü'nü aldı) tarafından yapıldı. Organ
bağışını yapan kişi, hastanın tek yumurta ikizi idi. Böylece
bağışıklıkla ilgili tepkiler en aza indirilmişti ve ayrıca ameliyat
olana ışınla şua tedavisi de uygulanmıştı. Böbrek nakli yapılan hasta
sekiz yıl sonra kalp krizinden ölmüştü. Daha önce 1951 yılında da Boston
'da bir hastaya insan böbreği nakli yapılmıştı; fakat hasta beş hafta
sonra ölmüştü. Aynı şekilde 1952 yılında, annesinin böbreğinin
nakledildiği bir çocuk da kısa bir süre sonra ölmüştü. 1958 yılında jean
Dausset Paris 'de Human Leukocyte Antigen - System (HLA - System)'i
buldu. Jean Dausset, bağışıklık sisteminin kendisinin veya yabancıların
organ ve dokularına tepki göstermesi ile genetik kalıtımlar arasındaki
bağlantıyı buldu. Bu buluşu nedeniyle de 1980 yılında Tıp Nobel Ödülü'nü
aldı.
Bağışıklık
sisteminin reaksiyonunu önlemek amacıyla hastalara ışın veriliyordu.
Fakat bu ışınlar faydadan çok zarar veriyorlardı. Bir çok organ nakli
yapılan hasta, ışın tedavisi sonucu hayatını kaybediyordu. 1960 lı
yıllarda araştırmacılar, hastalara, reaksiyonu bastıran antikor vermeye
başladılar. Bu konudaki ilk başarılı uygulama 1962 yılında bir hastaya,
akrabası olmayan birisinden alınan böbreğin nakledilmesinde görüldü.
1963 yılında Berlin 'de Brosig ve Nagel dünyada ilk defa bir ölünün
böbreğini, bir hastaya naklettiler. Aynı yıl Denver 'da bir ölünün
karaciğerinin üç yaşındaki bir kıza nakli denemesi başarısız oldu. 1967
yılında Güney Afrika'da, dünyada büyük yankılar uyandıran kalp nakli
ameliyatı gerçekleşti. Christian Barnard tarafından kalp nakli
gerçekleştirilen hasta, 18 gün sonra enfeksiyon kaptığı için öldü. Aynı
yıl Thomas Starzl başarılı bir karaciğer nakli yaptı. 1968 yılında
Harvard - Committee beyin ölümünün tanımını yayınladı.
70'li
yılların sonunda bir mantardan etkin madde "Ciclosporin" elde edildi.
Bu, bugüne kadar bağışıklık sistemine etki eden etkin maddeler
içerisinde en etkili olanıydı. 1989 yılında tüm dünyada 100.000 böbrek
nakli yapıldı. 1985 yılında dünyada ilk defa tüm bir akciğerin
transplantasyonu, Amerika Birleşik Devletleri'nde missuri'de Joel Cooper
tarafından gerçekleştirildi. Hannover 'de Rudolf Pichlmayr tarafından
1988 yılında bir ölüden karaciğer alındı ve iki kişiye (bir yetişkin ve
bir çocuk) nakledildi. (Karaciğer Parça Transplantasyonu) Aynı yıl Kiel
'de ince bağırsak transplantasyonu Eberhard Deltz tarafından
gerçekleştirildi. 1998 yılında Minnesota 'da David Sutherland , yaşayan
bir organ bağışcısından alınan bir parça ile pankreas transplantasyonunu
gerçekleştirdi.
Şu ana kadar tüm dünyada yaklaşık yarım milyon böbrek nakli gerçekleştirilmiştir.
Dinsel yönü
Din
İşleri Yüksek Kurulu'nun 6 Mart 1980 tarih ve 196 sayılı kararına göre
organ bağışı İslam dinine göre caizdir. Kur'an-ı Kerim'de de (Maide
Suresi, Ayet 32'ye göre) "bir kişiye hayat vermek, bütün insanlara hayat
vermeye eşdeğer" sevaptır.
Tüm
bu bilgi kaynağının yanında Organ bağışı hakkında detaylı bilgi ve
talepleriniz için Hastanemiz bünyesinde Organ Nakil Koordinatörlüğü
sizlere hizmet vermeye devam etmektedir.
Kaynak: https://shgmorgandb.saglik.gov.tr/