Organ Bağışı
01 Nisan 2022

Organ Nakli Nedir?

Organ nakli, tedavisi tıbben mümkün olmayan hastalıklar nedeniyle görev yapamayacak derecede hasar gören organların yerine, canlı ya da beyin ölümü gerçekleşmiş kişilerden alınan sağlıklı organın nakledilmesine denilmektedir. Kalp nakli dışında önemli bir kısmı canlıdan canlıya yapılabilmektedir. Günümüzde en çok böbrek, karaciğer, pankreas, kalp ve daha az oranda da ince bağırsak nakli yapılmaktadır.

Türkiye’de Ve Dünya’da Organ Bağışının Durumu

Türkiye’de organ nakli bekleyen hastaların sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Organ nakli ile ilgili en önemli sorun ise bağış sayısındaki yetersizliktir. Ülkemizde canlıdan canlıya nakiller daha çok yapılmaktadır. Organ bağışının az olması da buna etkendir. Türkiye’de bir yılda bağışlanması gereken organ sayısının milyon nüfus başına göre düşünüldüğünde 2000 - 3000 arasında olması gerekmektedir. Bu rakam maalesef 300 - 400 ile sınırlıdır. Yani günümüz şartlarında 10 kat daha fazla bağışa ihtiyaç olduğu görülmektedir.

 Ülkemizde Avrupa ülkelerinde organ vericilerinin yüzde 80’i kadavra, yüzde 20’si canlı kaynaklıyken, Türkiye'de tam tersine organ vericilerinin yüzde 75‘i canlı, yüzde 25’si kadavra kaynaklıdır. Son yıllarda yapılan organizasyonlar ile ülkemizde kadavra verici bulma oranı az da olsa artmış görünmektedir. Ancak kadavradan nakillerin artması için hastaların beyin ölümünün gerçekleştiği merkezlere önemli görevler düşmekte, halkımızın da bu konuda duyarlı davranması gerekmektedir.

 Hayat kurtarma anlamında, sağlıklı olan her organ bağışlanabilir. On sekiz yaşını doldurmuş ve doğru ile yanlışı ayırabilme yeteneğine sahip herkes, başta kalp olmak üzere, akciğer, böbrek, karaciğer ve pankreas gibi organlar; kalp kapağı, göz kornea tabakası, kas ve kemik iliği gibi dokuları bağışlayabilmekte, ve bunlar günümüz tıp teknolojisinde nakledilebilmektedir. Bir kişi organlarını bağışlayarak bir çok insana yaşama şansı verebilir. Türkiye'de birçok devlet ve üniversite hastanesinde organ bağışı işlemleri yapılmaktadır. Ayrıca yaşarken yapılabilen (böbrek gibi) organ bağışı türleri de vardır. Bağışlanan organların nakledilmesi, Sağlık Bakanlığı'nın denetim ve gözetiminde, bilgisi dahilinde gerçekleştirilir. Çeşitli kurum ve kuruluşlar, zaman zaman organ bağışı kampanyaları düzenlemektedir. 2000 yılında, organ bağışı konusunda bir "Ulusal Koordinasyon Sistemi" oluşturularak, bakanlığın olanaklarıyla organ bekleyenler sistematik sıralamaya dahil edilmişlerdir. Organ bağışı;

1- Sağlık Müdürlüklerinde,

2- Hastanelerde,

3- Emniyet Müdürlüklerinde (ehliyet alımı sırasında),

4- Organ nakli yapan merkezlerde,

5- Organ nakli ile ilgilenen vakıf, dernek vb. kuruluşlarda yapılabilir.

Yasal dayanağı

Türkiye'de 1980 tarih ve 2240 sayılı yasa gereği organ bağışı yapılabilmesi için 18 yaşını doldurmuş olmak ve bu dileğin, iki tanık önünde, sözlü olarak yapılması,genişletilmiş gönüllülük ve ayrıca bunun bir hekim tarafından tasdik edilmesi yeterlidir. Bunun için en yakın sağlık kuruluşuna başvurarak "Doku ve Organ Bağış Belge"si alınabilir. Bu belge, genellikle nüfus kimlik cüzdanı yanında taşınarak, herhangi bir kaza durumunda doktorların, gerekli organları kurtarması sağlanmaktadır.

2238 sayılı yasanın bazı maddeleri

Madde 3- Bir bedel veya başkaca çıkar karşılığı organ ve doku alınması ve satılması yasaktır.

Madde 4- Bilimsel, istatistiki ve haber niteliğindeki bilgi dağıtımı halleri ayrık olmak üzere, organ ve doku alınması ve verilmesine ilişkin her türlü reklam yasaktır.

Madde 5- Onsekiz yaşını doldurmamış ve mümeyyiz olmayan kişilerden Organ ve Doku alınması yasaktır.

Madde 6- Onsekiz yaşını doldurmuş ve mümeyyiz olan bir kişiden Organ ve Doku alınabilmesi için vericinin en az iki tanık huzurunda açık, bilinçli ve tesirden uzak olarak önceden verilmiş yazılı ve imzalı veya en az iki tanık önünde sözlü olarak beyan edip imzaladığı tutanağın bir hekim tarafından onaylanması zorunludur.

Madde 11- Bu konunun uygulanması ile ilgili olarak tıbbi ölüm hali, bilimin ülkede ulaştığı düzeydeki kuralları ve yöntemleri uygulamak suretiyle, biri kardiyolog, biri nörolog, biri nöroşirürjiyen ve biri de anesteziyoloji ve reanimasyon uzmanından oluşan dört kişilik hekimler kurulunca oy birliği ile saptanır.

Madde 12- Alıcının müdavi hekimi ile organ ve doku alınması, saklanması, aşılanması ve naklini gerçekleştirecek olan hekimlerin, ölüm halini saptayacak hekimler kurulunda yer almaları yasaktır.

Madde 15- Bu kanuna aykırı şekilde organ ve doku alan, saklayan, aşılayan ve nakledenlerle bunların alım ve satımını yapanlar, alım ve satımına aracılık edenler veya bunun komisyonculuğunu yapanlar hakkında, fiil daha ağır bir ceza gerektirmediği takdirde iki yıldan dört yıla kadar hapis ve 50.000 TL’den 100.000 TL’ye kadar ağır para cezasına hüküm olunur.

Organ bağışlarının azlığı

Organ bağışında, Dünya çapında bir yetersizlik vardır. Bu nedenle bekleme listeleri uzadıkça uzamaktadır. Örneğin Almanya'da böbrek nakli için bekleme süresi 2005 yılı verilerine göre yaklaşık 7 ila 9 yıl arasında değişmektedir. Kalp, karaciğer ve akciğer organ bekleme listelerindeki birçok hasta, zamanında bir organ bulunamadığı için ölmektedir. Uzun bekleme sürelerinin oluşma nedeni, diğer başka nedenlerin yanı sıra, ölümcül trafik kazalarının azalması, fakat buna karşılık sadece organ nakli ile iyileştirilebilecek hastalıkların da çoğalmasıdır. Ayrıca genelde yaşam beklentilerinin yükselmesi ve teknolojinin gelişmesi sonucu, tıbbın giderek daha çok hastalığa organ nakli yapılabilir gözüyle bakmasıdır. Organ bağışlarının azlığına başka bir neden de, bazı devletlerdeki yasal düzenlemelerin bağışların yapılmasına engel olmasıdır. ABD'de ise organ bağışını teşvik için vergi indirimleri ve iş kaybını karşılama yöntemlerine başvurulmaktadır.

Organ bağışı yöntemleri

Temelde organ bağışı ile ilgili dört yöntem vardır.Bu yöntemler,bağış yapan kendi isteği ile organ bağışı yapmaya hazır olmadığı zamanlarda devreye girer. Bu düzenlemeler şimdilik her yerde aynı şekilde kullanılmıyor. Her ülke kendi kararlarını kendisi veriyor.

1- İtiraz Yöntemi

2- Genişletilmiş İtiraz Yöntemi

3- Gönüllülük Yöntemi

4- Genişletilmiş Gönüllülük Yöntemi

Bunların içerisinde İtiraz Yöntemi en geniş kapsamlı yöntemdir. Bu yöntemde sağlığında kesin itirazı olmayan herkesin organı bağış olarak kabul edilir.

Genişletilmiş İtiraz Yöntemi ayrıca şöyle bir hakkı da içerir: Bağışçının ölümünden sonra, potansiyel bağışçının akrabaları organ bağışını, ölen kişinin, yaşarken yaptığı vasiyet olarak kabul ederler.

Gönüllülük Yöntemi ise bağışçının yaşarken organlarını bağışlayacağını kabul etmiş olması zorunluluğunu getirir. Kesin bir organ bağışı yapmayı kabul etme prosedürü gerektirir. Bu nedenle çok dar kapsamlıdır.

Genişletilmiş Gönüllülük Yöntemi'nde bağışçının ölümünden sonra, ailesi de bağış için onay verebilir. Bu uygulama Gönüllülük Yöntemi'ni genişletmektedir.

Bu dört yöntemin yanı sıra iki istisna yöntem daha vardır: Bilgilendirme Yöntemi ve Acil Durum Yöntemi

Bilgilendirme Yöntemi'nde bağışçının izni şarttır. Eğer potansiyel bağışçının yanında, organ bağışı yapmak istemesi ile ilgili herhangi bir yazılı belge yoksa, bağışçı olmak istemiyordur. Bu durumda ailesine bilgi verilmesi gerekir. Ailenin itiraz etme hakkı vardır.

Acil Durum Yöntemi'nde, bağışçının kendisinden veya ailesinden bir itiraz olsa bile, her durumda organ alınır.

Nakledilebilir Organlar

Tıpdaki gelişmelerin bugün geldiği noktada, insan vücudunun birçok organı nakledilebilmektedir. Burada sadece ölümden sonra bağışlanabilecek organlarla, yaşarken de bağışlanabilir organlar arasında bir ayrım yapmak gerekiyor.

Yaşarken bağışlanabilir organlarda, yaşayan bir insan,diğer bir insana gerekli olan organı veya hücreyi bağışlar. Bu organlar çift veya tabaka halinde olan veya kendini yenileme özelliğine sahip olan organlardır. Örneğin böbrek, karaciğer ve yenilenebilir özelliğe sahip hücreler veya kan, ilik ve üreme hücreleri gibi dokular. Burada bağış yapanın yaşından ziyade organın durumu çok önemlidir;fakat genelde 70 yaş üstündekilerin organları çok nadir durumlarda alınmaktadır.

Ölümden sonra bağış kabul edilebilecek organlar ve dokular: pankreas, damar, bağırsak, kulak kemikcikleri, deri, kalp, kalp kapakçıkları, gözün saydam tabakası , kemikdokusu, kıkırdakdokusu, karaciğer, akciğer, böbrek, kas ve beyin zarının bir kısmı.

Yaşarken yapılabilen bağış

Yaşarken yapılabilen organ bağışlarında,vücudumuzda çift olması ve bağış yapanın organını vermekle, fonksiyonlarını kaybetmemesi nedeniyle, böbrek transplantasyonları başı çekmektedir. Giderek taransplantasyonu çoğalan diğer organ ise, yüksek oranda yenilenebilir özelliği olan karaciğerdir. Ancak karaciğerin tamamı bağışlanamaz. Sadece bir kısmı alınabilir.

Bağış yapan 19 yaşını doldurmuş ve karar verebilecek durumda olmalıdır. Bağış yapan, yapılacak müdahelenin şekli, büyüklüğü, olası tehlikeleri ve sağlığına şimdi ve daha sonra gelebilecek zararlar konusunda bir doktor tarafından,başka bir doktorunda bulunduğu ortamda aydınlatılmalıdır.

Ölümden sonra bağış

Ölümden sonra nakil için organın alınması, ancak beyin ölümünün kesin tespit edilmesi ve izin alındıktan sonra mümkündür. Türkiye'de genişletilmiş gönüllülük yöntemi yürürlüktedir. Buna göre ortada Doku ve Organ Bağış Belgesi varsa, nakledilmek için gerekli organlar alınır, yoksa ölen kişinin akrabalarının rızası olursa ancak alınabilir. Önce ölüden kan örneği alınır. Kan grubu ve doku özellikleri tespit edilir. Bu veriler alınan organın kime nakledilebileceğinin tespiti için çok önemlidir. Ayrıca organın nakledileceği hastayı tehlikeye sokabilecek herhangi bir bulaşıcı hastalık veya organda tümor olup olmadığı da burada tespit edilir.

Beyin ölümünün tespiti

Ağır baş yaralanmaları, beyin kanaması, felç, beyin tümörü veya oksijen eksikliği nedeniyle beynin hasar görmesi (hipoksi), kan dolaşımının durması ve şok nedeni ile beyin ölümü (beyin fonksiyonlarının geri dönüşü kesin olmayacak şekilde kaybı) gerçekleşir. Zehirlenme, sinirlerin bloke olması,donma veya hormon/metabolizma koması gibi durumlar sonucu beyin ölümü yanıltıcı olabilir. Aslında bu beyin ölümü olmayabilir.

Bazı insanlar beyin ölümünün tespitine kuşku ile bakmaktadırlar. Bunlar organların alınması uğruna, beyin ölümünün erken tespit edilmiş olabileceği endişesini taşıyorlar. 2008 mart ayında Amerika'da 22 yaşındaki bir genç,yaptığı bisiklet kazası sonucunda, komaya girdi ve bir süre sonra beyin ölümü tespiti yapıldı. Ailesi organ bağışı için izin verdi. Fakat organ alımı işleminden çok kısa bir süre önce bir uyarıya tepki gösterdi ve 2 ay sonra taburcu edildi.

Eğer organ alınacak hasta, başka hücrelere de yayılma gösteren kanser hastalıklarından (metastas) birisine, HIV virüsü (Aids) 'ne veya Creutzfeld - Jacob hastalığının aktif virüslerine veya organları kronik fonksiyon bozukluklarına sahipse, organ alınamaz.

Beyin ölümü tanısını, ülkemizde esas olarak 4 branştan oluşan beyin ölümü tespit kurulu koyar.Kurul nöroloji, nöroşirürji, anestezi ve kardiyoloji uzmanlarından oluşur. Bu tanının konması, geri dönüşü mümkün olmayan bir ölüm sürecinin başladığı anlamına gelir. O sırada kalp çarpıyor, solunum makineler yardımıyla sürdürülüyor olsa bile beynin kalıcı hasar gördüğü ve kişinin yaşama geri dönme olasılığının kalmadığı kabul edilmiş olur. Örneğin Almanya'da ayrıca beyin ölümü tanısını koyan doktorların, organ alımı ve nakli ekibinde yer almamaları gerekiyor.

Organ bağışı tarihi

Mitoloji ve efsaneler M.Ö. 5.yüzyılda bir insandan bir insana organ ve doku nakli yapıldığını kaydederler. M.S. 3. yüzyılda ise hekimliğin koruyucu azizleri Aziz Cosmas ve Aziz Damian, bir bacağını kaybeden misyoner Jakobus von Voragine'e, ölen bir siyahın bacağını nakletmişler. Bunlar söylenti ya da efsane. Fakat daha 1596 yılında Bolognalı İtalyan Gaspare Tagliacozzi, transplantasyonda vücudun yabancı dokuyu reddetiğini yazmıştır:

"Bireylerin kendine has karakterlerinin olması, bir başka kişide bu işlemi yapmamızı engelliyor."

Organ bağışının yeni tarihi 17. yüzyıla kadar uzanıyor. Bu yüzyılda ilk deri nakli denemeleri yapıldı. 1863 yılında Paul Bert, o zamanlar sadece deri, lif, erkek yumurtalıkları veya dişlerde yapılmaya çalışılan (damar bağlantısı olmayan organ nakilleri) transplantasyonlarda doku reddi ile ilgili sorunları yeniden yazmıştır. 1883 yılında zarar görmüş iç organların nakli ile ilgili denemeler yapılmıştı. 20.yüzyılın başlarında, tam olarak 1902 yılında Avusturyalı Emerich Ullmann ve Fransız Alexis Carrel, birbirlerinden habersiz köpeklerde transplantasyon yapmayı denediler. Köpeklerin organlarının yerini değiştirdiler. Örneğin böbreği yerinden alıp fonksiyonları ile birlikte enseye naklettiler. İlk olarak Carrel, iki ayrı birey arasında yapılan organ naklinde, doku uyuşmazlığının ortaya çıktığını;fakat bu nakil, bireyin kendi vücudu içerisinde yapılırsa,bu durumun ortaya çıkmadığını fark etti. Daha sonra damarların dikilmesi ile ilgili teknikleri geliştiren Carrel,bu tekniği organ ve doku nakillerinde de başarıyla uyguladı. Geliştirdiği bu teknik, onun 1912 yılında Tıp Nobel Ödülü almasını sağladı. İnsanlar üzerindeki ilk organ nakli denemesi, 1916 yılında Fransız Mathieu Jaboulay tarafından yapıldı. Bu denemede hayvan organları kullanıldığı için, deneme başarısız oldu. İki böbrekleri de çalışmadığı için ölmek üzere olan,iki bayana koyun ve domuz böbrekleri nakledilmişti. 1908 yılında bir köpeğe kendi organı nakledildi ve köpek yıllarca yaşadı. 1909 yılında Almanya'da Berlinli Dr.Unger, bir maymunun böbreğini, bir kız çocuğunun uyluk kemiği üzerindeki damarlarına bağladı; fakat başarısız oldu.

Vücudun direnç göstermesi sorunu çözülemediği için 20 ve 30 lu yıllarda birçok doktor ve bilim adamı, bu konudaki girişimleri ve çalışmalarından vazgeçti. O zamana kadar yapılan transplantasyonların çoğu ölümle sonuçlanmıştı. İlk defa 1933 yılında Macar Op.Dr. Yu Yu Voronoy tarafından bir insan böbreği, diğer bir insana nakledildi. Vücudun direnç göstermesi sonucu hasta öldü. Yeni denemeler çoğunlukla Amerika Birleşik Devletleri 'nde II. Dünya Savaşı 'ndan sonra, yapılmaya başlandı. İlk defa 1942 yılında İngiliz zoolog Sir Peter Brian Medawar, vücudun reaksiyonunun, bağışıklık sistemi ile ilgili olduğunu yazdı. Bu tespiti nedeni ile de 1960 yılında Tıp Nobel Ödülü'nü aldı. 1944 yılında Hollandalı Willem Kolff tarafından "Diyalizatör" ismi verilen yapay bir böbrek geliştirildi. Böbrek hastaları bu mekanik böbrek yardımı ile hayatta kalabiliyorlardı.

İlk başarılı böbrek transplantasyonu, 1954 yılında Şikago 'da Joseph Murray (1990 yılında Tıp Nobel Ödülü'nü aldı) tarafından yapıldı. Organ bağışını yapan kişi, hastanın tek yumurta ikizi idi. Böylece bağışıklıkla ilgili tepkiler en aza indirilmişti ve ayrıca ameliyat olana ışınla şua tedavisi de uygulanmıştı. Böbrek nakli yapılan hasta sekiz yıl sonra kalp krizinden ölmüştü. Daha önce 1951 yılında da Boston 'da bir hastaya insan böbreği nakli yapılmıştı; fakat hasta beş hafta sonra ölmüştü. Aynı şekilde 1952 yılında, annesinin böbreğinin nakledildiği bir çocuk da kısa bir süre sonra ölmüştü. 1958 yılında jean Dausset Paris 'de Human Leukocyte Antigen - System (HLA - System)'i buldu. Jean Dausset, bağışıklık sisteminin kendisinin veya yabancıların organ ve dokularına tepki göstermesi ile genetik kalıtımlar arasındaki bağlantıyı buldu. Bu buluşu nedeniyle de 1980 yılında Tıp Nobel Ödülü'nü aldı.

Bağışıklık sisteminin reaksiyonunu önlemek amacıyla hastalara ışın veriliyordu. Fakat bu ışınlar faydadan çok zarar veriyorlardı. Bir çok organ nakli yapılan hasta, ışın tedavisi sonucu hayatını kaybediyordu. 1960 lı yıllarda araştırmacılar, hastalara, reaksiyonu bastıran antikor vermeye başladılar. Bu konudaki ilk başarılı uygulama 1962 yılında bir hastaya, akrabası olmayan birisinden alınan böbreğin nakledilmesinde görüldü. 1963 yılında Berlin 'de Brosig ve Nagel dünyada ilk defa bir ölünün böbreğini, bir hastaya naklettiler. Aynı yıl Denver 'da bir ölünün karaciğerinin üç yaşındaki bir kıza nakli denemesi başarısız oldu. 1967 yılında Güney Afrika'da, dünyada büyük yankılar uyandıran kalp nakli ameliyatı gerçekleşti. Christian Barnard tarafından kalp nakli gerçekleştirilen hasta, 18 gün sonra enfeksiyon kaptığı için öldü. Aynı yıl Thomas Starzl başarılı bir karaciğer nakli yaptı. 1968 yılında Harvard - Committee beyin ölümünün tanımını yayınladı.

70'li yılların sonunda bir mantardan etkin madde "Ciclosporin" elde edildi. Bu, bugüne kadar bağışıklık sistemine etki eden etkin maddeler içerisinde en etkili olanıydı. 1989 yılında tüm dünyada 100.000 böbrek nakli yapıldı. 1985 yılında dünyada ilk defa tüm bir akciğerin transplantasyonu, Amerika Birleşik Devletleri'nde missuri'de Joel Cooper tarafından gerçekleştirildi. Hannover 'de Rudolf Pichlmayr tarafından 1988 yılında bir ölüden karaciğer alındı ve iki kişiye (bir yetişkin ve bir çocuk) nakledildi. (Karaciğer Parça Transplantasyonu) Aynı yıl Kiel 'de ince bağırsak transplantasyonu Eberhard Deltz tarafından gerçekleştirildi. 1998 yılında Minnesota 'da David Sutherland , yaşayan bir organ bağışcısından alınan bir parça ile pankreas transplantasyonunu gerçekleştirdi.

Şu ana kadar tüm dünyada yaklaşık yarım milyon böbrek nakli gerçekleştirilmiştir.

Dinsel yönü

Din İşleri Yüksek Kurulu'nun 6 Mart 1980 tarih ve 196 sayılı kararına göre organ bağışı İslam dinine göre caizdir. Kur'an-ı Kerim'de de (Maide Suresi, Ayet 32'ye göre) "bir kişiye hayat vermek, bütün insanlara hayat vermeye eşdeğer" sevaptır.

 

Tüm bu bilgi kaynağının yanında Organ bağışı hakkında detaylı bilgi ve talepleriniz için Hastanemiz bünyesinde Organ Nakil Koordinatörlüğü sizlere hizmet vermeye devam etmektedir.



Kaynak: https://shgmorgandb.saglik.gov.tr/